Duyu Organları
Çevremizdeki uyartıları
algılamamızı sağlayan , özel uyartıları ayırt etmek üzere farklı reseptör
(almaç) tipleri bulunduran organlara DUYU
ORGANLARI denir.
Eşik şiddeti veya üzerindeki
uyartılarla uyarıldığında aksiyon potansiyeli oluşturan epitel hücreleri veya
sinir uçları ALMAÇ = RESEPTÖR olarak adlandırılır .
Reseptörün çeşidi algılanan duyu çeşidine göre farklılık gösterebilir.
DİKKAT
! Reseptörler
yalnızca duyu organlarında olmak zorunda değildir. Örneğin omurilik soğanında
bulunan özel bazı iç duyu reseptörleri kan pH değişiklikleri ile uyarılır.
Hipotalamus kanın su içeriğini ile uyarılan iç duyu reseptörleri
ozmoreseptörler ve vücut sıcaklığı ile
uyarılan termoreseptörlere sahiptir.
Farklı duyu çeşitlerini
algılayan üç tip reseptör vardır;
1-
Kemoreseptör :
Kimyasal uyartıyı algılar.
2-
Mekanoreseptör :
Fiziksel uyartıyı algılar.
3-
Fotoreseptör :
Işık uyartısını algılar.
1-KEMORESEPTÖR : Kimyasal uyartıyı algılayan bu reseptörler tat alma ,koklama gibi
duyuları algılamamızı sağlayabilir ya da beynimizde çeşitli merkezlerde kanın
kimyasal bileşenlerini analiz edebilir. Kemoreseptörlerden gelen uyartılar
beslenme , çiftleşme , dövüşme ve bireyleri tanıma gibi güçlü fizyolojik ve
davranışsal cevaplara neden olabilir.
DİKKAT
! Tat
duyusunun algılanmasını sağlayan kemoreseptörler epitel dokudan, koku duyusunu
algılamamızı sağlayan kemoreseptörler ise sinir dokudan (duyu nöronu) meydana
gelmişlerdir.
DiL
(TAT
ALMA)
- Dilimiz sindirim sisteminde mekanik sindirime
yardımcı ,konuşmada görev alan , tat duyusunun algılanmasını sağlayan bir duyu
organıdır.
- Çok sağlam bir çizgili kas örgüsüne sahiptir.
- Üzerinde papillalar , papillaların içinde tat
tomurcukları bulunur .
- Tat tomurcukları içindeki reseptörler tatları
algılayabilir.
- Reseptörlerin tatları algılayabilmesi için tat
moleküllerinin sıvı içerisinde çözülmesi gerekir.
- Tatlı, acı, ekşi ,tuzlu ve umami olmak üzere beş farklı tat
vardır.
- Koku ve görme duyumuz tat alma duyumuza etki eder.
- Dildeki reseptörlerce alınan tat duyusu duyu nöronları
ile talamusa , buradanda beyin kabuğundaki tat alma merkezine aktarılır ,
böylece tat alma gerçekleştirilir.
DiKKAT ! Dilde özelleşmiş tat algılama bölgeleri bulunmaz
tüm tatlar tat tomurcukları içerisindeki reseptörler tarafından algılanır.
BURUN
( KOKU )
- İçerisinde bulunan kıllar ve mukus sayesinde
solunum havasını nemlendirir ısıtır ve filtreler.
- Burun boşluğunda epitel hücreleri içine gömülmüş
sinir dokudan farklılaşmış koku reseptörleri bulunur. Bu reseptörler bir çeşit
duyu nöronudur.
Koku molekülleri epitel dokunun salgıladığı mukus
içerisinde çözündükten sonra reseptör tarafından algılanır. Burundaki reseptör hücreleri
ve epitel doku sarı bölge adı verilen bir bölgede yoğunlaşmıştır.
- Reseptörlerin dendritleri ile algıladığı koku
duyusu yine reseptörlerin aksonlarıyla kalburlu kemikleri geçip koku
soğancığındaki sinirlerle sinaps yapar. Koku impulsu böylelikle koku
soğancığına girer.
- Koku soğancığından talamusa uğramadan ilgili
Serebral korteks’e (beyin kabuğu) gider ve koku algılanır.
- İki burun deliğinin olması kokunun geldiği yönü
algılayabilmemizi sağlar.
- Koku duyusu çabuk yorulur(duyusal adaptasyon). Bu
bizi kötü kokulardan koruyan bir adaptasyondur.
Dikkat !
Koku reseptörünün diğer reseptörlerden farklı olarak duyu nöronu olması, üst üste
uyarı alması polarize hale geri dönememesine bu durumda daha seyrek impuls
oluşmasına , uyarı hissiyatının zayıflaması
ya da alınamamasına neden olacaktır.Bu durum duyusal adaptasyon = yorulma
olarak adlandırılır .
2-MEKANORESEPTÖR : Mekanik etkiye karşı duyarlı
reseptörlerdir. Deride ve kulakta bulunur. Genellikle epitel doku kökenlidir.
DERi
( DOKUNMA
)
- İnsan derisinde çeşitli duyuları algılayan
mekanoreseptörler bulunmaktadır. Bu reseptörler , her biri duyu nöronunun
değişim geçirmiş dendritleridirler.
- İnsan derisi ; vücudumuzu astarlayan , ısı yalıtımı
sağlayan , savunmanın birinci hattında görev alarak mikroorganizmalara karşı
koruyan , boşaltıma yardımcı , solunuma yardımcı , dokunma duyumuza ait reseptörleri
bulunduran bir yapıdır.
Deri yüzeye yakın epidermis altta ise dermis olmak
üzere iki tabakadan meydana gelmiştir
1) EPiDERMiS
- Çok katlı yassı epitelden meydana
gelmiştir.
- Yüzeye yakın üst kısımda bulunan
hücreleri ölüdür. Ölü hücrelerden oluşan bu kısım korun tabakası olarak adlandırılır
- Korun tabakasını oluşturan ölü hücreler
içerisinde mekanik etkiye dayanıklılık sağlayan keratin maddesi birikmiştir. Böylece
korun tabakası alttaki canlı hücreleri korur. Korun tabakasında reseptör ve kan
kılcalı bulunmaz.
- Korun tabakasının altında canlı
hücrelerden oluşan kısma malpigi
tabakası adı verilir. Bu tabakayı oluşturan hücreler melanin renk pigmenti
depo eder deriye renk verir.
2) DERMiS
- Bağ dokudan oluşmuştur.
- Kılcal kan damarı, sinir uçları, duyu
reseptörleri, ter ve yağ bezleri bulundurur.
- Kıl kökleri ve ürpermemizi sağlayan
kılları dikleştiren kaslarda bu kısımda bulunur.
Dikkat ! Derimiz
birçok tipteki uyarıya karşı duyarlıdır çünkü çok çeşitli reseptörler içerir.
Bu
reseptörler;
I)
Meissner cisimciği : Yavaş titreşimlere duyarlıdırlar,
hafif dokunma duyusunu ayırt etmemizi sağlar
II)
Merkel cisimciği : Dokunma duyumuzu ayırt etmemizi sağlar
III) Serbest
sinir uçları :
Ağrı duyusu , kaşınma , gıdıklanma , basıncı ve sıcağı duyumsamamızı sağlar.
IV)
Pacini cisimciği :
Derin basınç ve hızlı titreşimleri algılamamızı sağlar.
V)
Ruffini cisimciği : Yavaş
adapte olur düşük frekanstaki uyarıların ayırt edilmesini sağlar.
VI)
Krausse cisimciği :
Soğuk duyusunu algılamamızı sağlar .
KULAK
( iSiTME – DENGE )
İşitme ve denge duyularımızın merkezi
olan organımızdır.
- İşitme kohleada , denge ise yarım daire
kanalları, tulumcuk ve kesecikte gerçekleştirilir.
- Kulak üç ana kısımda incelenir
1) DıS
KULAK
- Kulak kepçesi, kulak yolu ve kulak
zarından meydana gelmiştir.
- Kulak kepçesi ses dalgalarını
toplayarak işitme kanalına iletir.
- Kulak kepçesi karasal memelilerde görülen
bir yapıdır.
- Kulak yolu toplanan ses dalgalarını
kulak zarına iletir. Buradan kulak kiri salgılanır.
- Kulak zarı düşük frekanslı seslerle
yavaş yüksek frekanslı seslerle hızlı titreşir.
2) ORTA
KULAK
- Kulak zarı ile dış kulaktan oval
pencere ile iç kulaktan ayrılır.
- Yapısında bulunan çekiç, örs ve üzengi
kemikleri (vücuttaki en küçük kemiklerdir) ile kulak zarından gelen titreşimin
şiddetini arttırarak oval pencereye aktarır.
- Östaki borusu ile yutağa açılır. Dış
basınç ve orta kulaktaki basıncı eşitleyerek kulak zarının patlamasına engel
olur.
3) iC
KULAK
- İşitme ve denge duyusunun algılanması
ile ilgili merkezler burada bulunur.
- İşitme
kohlea , denge ise yarım daire kanalları tulumcuk ve kesecikte sağlanır.
A) Salyangoz
( Kohlea ) = isitme Olayı
- Üç kanaldan meydana gelmiştir. En üstte
vestibular kanal , ortada kohlear kanal , altta timpanik kanal vardır.
- Ortadaki kohlear kanalda endolenf ,
vestibular ve timpanik kanalda ise perilenf adı verilen sıvı ile doludur . Bu
sıvıların farklı olması salyangoz içindeki bu üç kanalın ses dalgalarından
farklı etkilenmeleri ve farklı titreşmelerine neden olur.
- Timpanik ve kohlear zar arasında bulunan
temel zar üzerinde tüylü duyu hücreleri ve çatı (tektorial) zardan meydana
gelmiş korti organını bulundurmaktadır.
- Oval pencereden gelen basınç dalgası
vestibular ve timpanik kanal arasında bir ses dalgası yaratır.
- Timpanik ve kohlear zar arasındaki
temel zar titreşir bu titreşim tüylü duyu hücrelerinin çatı zara temasına neden
olur.
- Çatı zarda meydana gelen temas ve
sürtünme işitme sinirlerine aktarılır
- İşitme ilgili impulsu talamusa oradanda
beyin kabuğundaki işitme merkezine aktarılır işitme gerçekleşir.
İŞİTME AŞAĞIDAKİ SIRA İLE GERÇEKLEŞİR
B) Denge
olayı
I)
Yarım daire kanalları
- Başın açısal hızı ve vücudun kendi
ekseni etrafında dönüşünü hissetmemizi sağlayan yapıdır.
- İçerisi endolenf ile doludur
- Yarım daire kanallarının ampulla
kısımlarındaki kıl hücreleri ( denge reseptörü ) bulunur.
- Vücudun dönmesi ile kanallar içerisinde
oluşan endolenf akımıyla reseptör kıl hücreleri bükülür konum tesbit edilir.
II)
Tulumcuk – Kesecik
- Bu iki yapı içerisinde CaCO3 otolit
taşları bulundurmaktadır .
- Bu özel taşlar tulumcuk ve kesecik
içerisinde bulunan tüy hücrelerini ( denge reseptörü ) yer çekimini
hissetmemizi sağlar.
GÖZ
( Görme )
3-FOTORESEPTÖR:
Işığa duyarlı sinir hücrelerinden farklılaşmış pigment içeren renkleri ve şekilleri
algılamamızı sağlayan reseptörlerdir
- Görme organımızdır.
- Üç tabakalı bir yapısı vardır.
1) DıS
TABAKA
- Göz yuvarlağına mekanik olarak destek
sağlayan tabakadır.
- Bağ dokudan meydana gelmiştir.
- Dış tabaka göz yuvarlağının önüne doğru
saydam tabaka (kornea) , arka tarafına doğru sert tabakayı (sklera) meydana
getirir.
- Kornea kılcal kan damarı bulundurmaz. Saydam
ve renksiz bu yapı ışığın kırılmasını sağlar.
- Sklera ise sağlam yapısıyla gözün
yuvarlak şeklinin sabitlenmesi sağlar.
- Göz yuvarlağının hareketini sağlayan
kaslar bu kısma tutunmaktadır.
2) ORTA
TABAKA
- Gözün ön kısımda silli cisimcik ve iris
, arka kısmında ise damar tabaka (koroid) ‘dan meydana gelmiştir.
- Gözün önünde bulunan yuvarlak şekilli
gözün renkli kısmı İRİS olarak adlandırılmıştır. Ortasında ışık ışınlarının
geçtiği göz bebeği (pupilla) vardır.
- İris yapısındaki kas örgüsü sayesinde göz
bebeğinden geçen ışık miktarı ayarlanır.
- İrisin arkasında silli cisimcik
bulunur.
- Silli cisimcik asıcı bağlarla göz
merceğini tutar.
- Göz merceği protein yapısında elastik
bir yapıdadır.
- Göz merceği ışığı kırarak görüntünün
retina üzerinde odaklanmasını sağlar.
- Kormea mercek ve irisin arasındaki
boşlukları dolduran sıvı silli cisimcikten salgılanır.
- Mercek ve retina arasındaki boşluğu jel
kıvamlı bir şeffaf bir sıvı ile doludur.
- Orta tabakanın arka kısmını oluşturan
damar tabaka (koroid) yapısında bulunan damarlarla gözün beslenmesini sağlar
- Damar tabakada bulunan pigmentlerle
görüntünün daha sağlıklı oluşabilmesi için bir karanlık oda oluşturulur.
- 3) AG
TABAKA
- Görme reseptörleri ve duyu sinirlerini
oluşturan kısımdır.
- Göz merceğinde kırılan ışık ışınları
retinadaki fotoreseptörler üzerine düşürülür.
- Fotoreseptörlerin uyarılması sonucunda
oluşan impuls duyu sinirlerine aktarılır.
- Beyne giden duyu sinirleri gözden kör
nokta adı verilen bir noktadan ayrılırlar.
- Kör noktada fotoreseptör bulunmaz. Bu
kısma ışık düşmesi durumunda bile görüntü algılanamaz.
- Retinada iki tip fotoreseptör
bulunur.
1) ÇUBUK
HÜCRELERi
Zayıf ışıkta aktiftirler.
Zayıf ışıkta aktiftirler.
- Hücrenin içerisinde rodopsin adı
verilen renk pigmenti bulunur.
- Rodopsin sentezi için A vitamini
kullanılır dolayısıyla eksikliğinde gece körlüğü meydana gelir.
- Alacakaranlıkta cisimlerin şeklini
siyah beyazı ayırt etmemizi sağlar.
- 2) KONi
HÜCRELERi
- Kuvvetli ışıkta aktiftirler.
- İçerisindeki renk pigmentinin çeşidine
göre üç renge( kırmızı-yeşil-mavi ) duyarlıdırlar.
- Hücrelerin yanlış çalışması veya
hasarlı olması durumunda kalıtsal temelli renk körlüğü ortaya çıkar.
Dikkat ! Görüntü
sarı nokta adı verilen retina kısmında ters olarak ortaya çıkar. Sarı noktada
çubuk reseptörleri yoktur .sarı noktanın etrafında yoğun olarak bulunurlar bu
nedenle geceleri karanlıkta görmek istediğimiz nesnenin yanına bakarak görmek
istediğimiz görebiliriz.
Göz Uyumu : Göz merceğinin yakındaki cisimlere
odaklanırken kalınlaşır , uzaktaki cisimlere odaklanırken incelir .Bu olay
sonucu cismin net görülmesine GÖZ UYUMU denir.
-Yakını görürken :
1)
Silli
kaslar kasılır 2) Mercek bağları (asıcı lif) gevşer 3)Mercek Bombeleşir
4)Cisim
görülür
-Uzagı
görürken :
GÖZ
KUSURLARI
- 1 ) Miyop :
Uzağı görememe kusurudur.
Uzağı görememe kusurudur.
- Göz yuvarlağının uzun olması veya
merceğin tam olarak odaklanamamasından kaynaklanır.
- Görüntü retinanın önünde oluşur.
- Odağın geriye taşınması görüntünün
retinaya düşürülebilmesi için kalın kenarlı mercek kullanılır.
2 ) Hipermetrop :
- Yakını görememe kusurudur.
- Göz yuvarlağının ön – arka doğrultusunda
basık ya da merceğin tam odaklanamamasından kaynaklanır.
- Görüntü retinanın arkasında oluşur.
- Odağın öne çekilebilmesi için ince
kenarlı mercek kullanılır.
3
) Astigmat :
- Kornea veya göz merceğinin kavislenmesi
sonucunda görüntünün bulanık oluşmasıdır.
- Silindirik mercekle tedavi edilir.
4 ) Presbitlik :
- Göz merceğinin esnekliğini kaybetmesi
sonucu uyum yeteneğini kaybetmesi ve cisimleri odaklayamamasıdır
- Yakın ve uzak görülemez. İnce ve kalın
kenarlı mercek kullanılır
5 ) Katarakt :
- Göz merceğinin saydamlığını yitirerek
bulanıklaşması nedeniyle olur.
- Cerrahi müdahale ile tedavi edilir.
6 ) Glokom ( Göz Tansiyonu ) :
- Gözün içerisindeki camsı sıvının
fazlası normalde bir kanalla dışarı atılır. Bu kanal tıkanır veya sıvıyı tam
olarak tahliye edemezse yada silli cisimcik çok fazla sıvı üretiyorsa gözün iç
basıncı artar , bu basınç retinaya zarar verir. Körlüğe neden olabilir.
Yorumlar
Yorum Gönder