Ana içeriğe atla

Duyu organları 11. sınıf ders notları


                                                           Duyu Organları
          Çevremizdeki uyartıları algılamamızı sağlayan , özel uyartıları ayırt etmek üzere farklı reseptör (almaç) tipleri bulunduran organlara DUYU ORGANLARI denir.
Eşik şiddeti veya üzerindeki uyartılarla uyarıldığında aksiyon potansiyeli oluşturan epitel hücreleri veya sinir uçları ALMAÇ = RESEPTÖR olarak adlandırılır . Reseptörün çeşidi algılanan duyu çeşidine göre farklılık gösterebilir.
DİKKAT  !  Reseptörler yalnızca duyu organlarında olmak zorunda değildir. Örneğin omurilik soğanında bulunan özel bazı iç duyu reseptörleri kan pH değişiklikleri ile uyarılır. Hipotalamus kanın su içeriğini ile uyarılan iç duyu reseptörleri ozmoreseptörler  ve vücut sıcaklığı ile uyarılan termoreseptörlere sahiptir.
 Farklı duyu çeşitlerini algılayan üç tip reseptör vardır;
1-    Kemoreseptör : Kimyasal uyartıyı algılar.
2-    Mekanoreseptör : Fiziksel uyartıyı algılar.
3-    Fotoreseptör : Işık uyartısını algılar.

1-KEMORESEPTÖR : Kimyasal uyartıyı algılayan bu reseptörler tat alma ,koklama gibi duyuları algılamamızı sağlayabilir ya da beynimizde çeşitli merkezlerde kanın kimyasal bileşenlerini analiz edebilir. Kemoreseptörlerden gelen uyartılar beslenme , çiftleşme , dövüşme ve bireyleri tanıma gibi güçlü fizyolojik ve davranışsal cevaplara neden olabilir.
DİKKAT  ! Tat duyusunun algılanmasını sağlayan kemoreseptörler epitel dokudan, koku duyusunu algılamamızı sağlayan kemoreseptörler ise sinir dokudan (duyu nöronu) meydana gelmişlerdir.
                                                                          DiL
                                       (TAT ALMA)
              

-       Dilimiz sindirim sisteminde mekanik sindirime yardımcı ,konuşmada görev alan , tat duyusunun algılanmasını sağlayan bir duyu organıdır.
-       Çok sağlam bir çizgili kas örgüsüne sahiptir.
-       Üzerinde papillalar , papillaların içinde tat tomurcukları bulunur .
-       Tat tomurcukları içindeki reseptörler tatları algılayabilir.
-       Reseptörlerin tatları algılayabilmesi için tat moleküllerinin sıvı içerisinde çözülmesi gerekir.
-       Tatlı, acı, ekşi  ,tuzlu ve umami olmak üzere beş farklı tat vardır.
-       Koku ve görme duyumuz tat alma duyumuza etki eder.
-       Dildeki reseptörlerce alınan tat duyusu duyu nöronları ile talamusa , buradanda beyin kabuğundaki tat alma merkezine aktarılır , böylece tat alma gerçekleştirilir.

DiKKAT  ! Dilde özelleşmiş tat algılama bölgeleri bulunmaz tüm tatlar tat tomurcukları içerisindeki reseptörler tarafından algılanır.


                                                                 BURUN 
                                    ( KOKU )
                        
                   

-                 İçerisinde bulunan kıllar ve mukus sayesinde solunum havasını nemlendirir ısıtır ve filtreler.
-       Burun boşluğunda epitel hücreleri içine gömülmüş sinir dokudan farklılaşmış koku reseptörleri bulunur. Bu reseptörler bir çeşit duyu nöronudur.
    Koku molekülleri epitel dokunun salgıladığı mukus içerisinde çözündükten sonra reseptör tarafından algılanır. Burundaki reseptör hücreleri ve epitel doku sarı bölge adı verilen bir bölgede yoğunlaşmıştır.
-       Reseptörlerin dendritleri ile algıladığı koku duyusu yine reseptörlerin aksonlarıyla kalburlu kemikleri geçip koku soğancığındaki sinirlerle sinaps yapar. Koku impulsu böylelikle koku soğancığına girer.
-       Koku soğancığından talamusa uğramadan ilgili Serebral korteks’e (beyin kabuğu) gider ve koku algılanır.
-       İki burun deliğinin olması kokunun geldiği yönü algılayabilmemizi sağlar.
-       Koku duyusu çabuk yorulur(duyusal adaptasyon). Bu bizi kötü kokulardan koruyan bir adaptasyondur.

Dikkat ! Koku reseptörünün diğer reseptörlerden farklı olarak duyu nöronu olması, üst üste uyarı alması polarize hale geri dönememesine bu durumda daha seyrek impuls oluşmasına  , uyarı hissiyatının zayıflaması ya da alınamamasına neden olacaktır.Bu durum duyusal adaptasyon = yorulma olarak adlandırılır .  
2-MEKANORESEPTÖR : Mekanik etkiye karşı duyarlı reseptörlerdir. Deride ve kulakta bulunur. Genellikle epitel doku kökenlidir.

                                             DERi
                                       ( DOKUNMA )   
                         
                                                  
-       İnsan derisinde çeşitli duyuları algılayan mekanoreseptörler bulunmaktadır. Bu reseptörler , her biri duyu nöronunun değişim geçirmiş dendritleridirler.
-       İnsan derisi ; vücudumuzu astarlayan , ısı yalıtımı sağlayan , savunmanın birinci hattında görev alarak mikroorganizmalara karşı koruyan , boşaltıma yardımcı , solunuma yardımcı , dokunma duyumuza ait reseptörleri bulunduran bir yapıdır.
                 

 Deri yüzeye yakın epidermis altta ise dermis olmak üzere iki tabakadan meydana gelmiştir

1)     EPiDERMiS 
-       Çok katlı yassı epitelden meydana gelmiştir.
-       Yüzeye yakın üst kısımda bulunan hücreleri ölüdür. Ölü hücrelerden oluşan bu kısım korun tabakası olarak adlandırılır
-       Korun tabakasını oluşturan ölü hücreler içerisinde mekanik etkiye dayanıklılık sağlayan keratin maddesi birikmiştir. Böylece korun tabakası alttaki canlı hücreleri korur. Korun tabakasında reseptör ve kan kılcalı bulunmaz.
-       Korun tabakasının altında canlı hücrelerden oluşan kısma malpigi tabakası adı verilir. Bu tabakayı oluşturan hücreler melanin renk pigmenti depo eder deriye renk verir.
2)       DERMiS
-       Bağ dokudan oluşmuştur.
-       Kılcal kan damarı, sinir uçları, duyu reseptörleri, ter ve yağ bezleri bulundurur.
-       Kıl kökleri ve ürpermemizi sağlayan kılları dikleştiren kaslarda bu kısımda bulunur.
Dikkat ! Derimiz birçok tipteki uyarıya karşı duyarlıdır çünkü çok çeşitli reseptörler içerir.
Bu reseptörler;
I)            Meissner cisimciği : Yavaş titreşimlere duyarlıdırlar, hafif dokunma duyusunu ayırt etmemizi sağlar
II)         Merkel cisimciği : Dokunma duyumuzu ayırt etmemizi sağlar
III)       Serbest sinir uçları : Ağrı duyusu , kaşınma , gıdıklanma , basıncı ve sıcağı duyumsamamızı sağlar.
IV)     Pacini cisimciği : Derin basınç ve hızlı titreşimleri algılamamızı sağlar.
V)       Ruffini cisimciği : Yavaş adapte olur düşük frekanstaki uyarıların ayırt edilmesini sağlar.
VI)     Krausse cisimciği : Soğuk duyusunu algılamamızı sağlar .
                                                        KULAK
                                ( iSiTME – DENGE )

                   
 İşitme ve denge duyularımızın merkezi olan organımızdır.
-       İşitme kohleada , denge ise yarım daire kanalları, tulumcuk ve kesecikte gerçekleştirilir.
-       Kulak üç ana kısımda incelenir
       1)       DıS KULAK
-       Kulak kepçesi, kulak yolu ve kulak zarından meydana gelmiştir.
-       Kulak kepçesi ses dalgalarını toplayarak işitme kanalına iletir.
-       Kulak kepçesi karasal memelilerde görülen bir yapıdır.
-       Kulak yolu toplanan ses dalgalarını kulak zarına iletir. Buradan kulak kiri salgılanır.
-       Kulak zarı düşük frekanslı seslerle yavaş yüksek frekanslı seslerle hızlı titreşir.
2)       ORTA KULAK
-       Kulak zarı ile dış kulaktan oval pencere ile iç kulaktan ayrılır.
-       Yapısında bulunan çekiç, örs ve üzengi kemikleri (vücuttaki en küçük kemiklerdir) ile kulak zarından gelen titreşimin şiddetini arttırarak oval pencereye aktarır.
-       Östaki borusu ile yutağa açılır. Dış basınç ve orta kulaktaki basıncı eşitleyerek kulak zarının patlamasına engel olur.
      3)       iC  KULAK
-       İşitme ve denge duyusunun algılanması ile ilgili merkezler burada bulunur.
-       İşitme  kohlea , denge ise yarım daire kanalları tulumcuk ve kesecikte sağlanır.

A)       Salyangoz ( Kohlea ) = isitme Olayı

            
           

-       Üç kanaldan meydana gelmiştir. En üstte vestibular kanal , ortada kohlear kanal , altta timpanik kanal vardır.
-       Ortadaki kohlear kanalda endolenf , vestibular ve timpanik kanalda ise perilenf adı verilen sıvı ile doludur . Bu sıvıların farklı olması salyangoz içindeki bu üç kanalın ses dalgalarından farklı etkilenmeleri ve farklı titreşmelerine neden olur.
-       Timpanik ve kohlear zar arasında bulunan temel zar üzerinde tüylü duyu hücreleri ve çatı (tektorial) zardan meydana gelmiş korti organını bulundurmaktadır.
                                                

                                                                               
                 
-       Oval pencereden gelen basınç dalgası vestibular ve timpanik kanal arasında bir ses dalgası yaratır.
-       Timpanik ve kohlear zar arasındaki temel zar titreşir bu titreşim tüylü duyu hücrelerinin çatı zara temasına neden olur.
-       Çatı zarda meydana gelen temas ve sürtünme işitme sinirlerine aktarılır
-       İşitme ilgili impulsu talamusa oradanda beyin kabuğundaki işitme merkezine aktarılır işitme gerçekleşir.

İŞİTME AŞAĞIDAKİ SIRA İLE GERÇEKLEŞİR

          

B)      Denge olayı

I)                    Yarım daire kanalları
-       Başın açısal hızı ve vücudun kendi ekseni etrafında dönüşünü hissetmemizi sağlayan yapıdır.
-       İçerisi endolenf ile doludur
-       Yarım daire kanallarının ampulla kısımlarındaki kıl hücreleri ( denge reseptörü ) bulunur.
-       Vücudun dönmesi ile kanallar içerisinde oluşan endolenf akımıyla reseptör kıl hücreleri bükülür konum tesbit edilir.
II)                  Tulumcuk – Kesecik  
-       Bu iki yapı içerisinde CaCO3 otolit taşları bulundurmaktadır .
-       Bu özel taşlar tulumcuk ve kesecik içerisinde bulunan tüy hücrelerini ( denge reseptörü ) yer çekimini hissetmemizi sağlar.
                                  
                                      
                                                      GÖZ
                                   ( Görme )
3-FOTORESEPTÖR: Işığa duyarlı sinir hücrelerinden farklılaşmış pigment içeren renkleri ve şekilleri algılamamızı sağlayan reseptörlerdir
                      

-       Görme organımızdır.
-       Üç tabakalı bir yapısı vardır.
1)       DıS TABAKA
-       Göz yuvarlağına mekanik olarak destek sağlayan tabakadır.
-       Bağ dokudan meydana gelmiştir.
-       Dış tabaka göz yuvarlağının önüne doğru saydam tabaka (kornea) , arka tarafına doğru sert tabakayı (sklera) meydana getirir.
-       Kornea kılcal kan damarı bulundurmaz. Saydam ve renksiz bu yapı ışığın kırılmasını sağlar.
-       Sklera ise sağlam yapısıyla gözün yuvarlak şeklinin sabitlenmesi sağlar.
-       Göz yuvarlağının hareketini sağlayan kaslar bu kısma tutunmaktadır.
2)       ORTA TABAKA
-       Gözün ön kısımda silli cisimcik ve iris , arka kısmında ise damar tabaka (koroid) ‘dan meydana gelmiştir.
-       Gözün önünde bulunan yuvarlak şekilli gözün renkli kısmı İRİS olarak adlandırılmıştır. Ortasında ışık ışınlarının geçtiği göz bebeği (pupilla) vardır.
-       İris yapısındaki kas örgüsü sayesinde göz bebeğinden geçen ışık miktarı ayarlanır.
-       İrisin arkasında silli cisimcik bulunur.
-       Silli cisimcik asıcı bağlarla göz merceğini tutar.
-       Göz merceği protein yapısında elastik bir yapıdadır.
-       Göz merceği ışığı kırarak görüntünün retina üzerinde odaklanmasını sağlar.
-       Kormea mercek ve irisin arasındaki boşlukları dolduran sıvı silli cisimcikten salgılanır.
-       Mercek ve retina arasındaki boşluğu jel kıvamlı bir şeffaf bir sıvı ile doludur.
-       Orta tabakanın arka kısmını oluşturan damar tabaka (koroid) yapısında bulunan damarlarla gözün beslenmesini sağlar
-       Damar tabakada bulunan pigmentlerle görüntünün daha sağlıklı oluşabilmesi için bir karanlık oda oluşturulur.
-                         3)       AG TABAKA
-       Görme reseptörleri ve duyu sinirlerini oluşturan kısımdır.
-       Göz merceğinde kırılan ışık ışınları retinadaki fotoreseptörler üzerine düşürülür.
-       Fotoreseptörlerin uyarılması sonucunda oluşan impuls duyu sinirlerine aktarılır.
-       Beyne giden duyu sinirleri gözden kör nokta adı verilen bir noktadan ayrılırlar.
-       Kör noktada fotoreseptör bulunmaz. Bu kısma ışık düşmesi durumunda bile görüntü algılanamaz.
-       Retinada iki tip fotoreseptör bulunur. 
                          
                                        
                                                                   
1)       ÇUBUK HÜCRELERi
Zayıf ışıkta aktiftirler.
-       Hücrenin içerisinde rodopsin adı verilen renk pigmenti bulunur.
-       Rodopsin sentezi için A vitamini kullanılır dolayısıyla eksikliğinde gece körlüğü meydana gelir.
-       Alacakaranlıkta cisimlerin şeklini siyah beyazı ayırt etmemizi sağlar.
-                           2)       KONi HÜCRELERi
-       Kuvvetli ışıkta aktiftirler.
-       İçerisindeki renk pigmentinin çeşidine göre üç renge( kırmızı-yeşil-mavi ) duyarlıdırlar.
-       Hücrelerin yanlış çalışması veya hasarlı olması durumunda kalıtsal temelli renk körlüğü ortaya çıkar.
Dikkat ! Görüntü sarı nokta adı verilen retina kısmında ters olarak ortaya çıkar. Sarı noktada çubuk reseptörleri yoktur .sarı noktanın etrafında yoğun olarak bulunurlar bu nedenle geceleri karanlıkta görmek istediğimiz nesnenin yanına bakarak görmek istediğimiz görebiliriz.

Göz Uyumu : Göz merceğinin yakındaki cisimlere odaklanırken kalınlaşır , uzaktaki cisimlere odaklanırken incelir .Bu olay sonucu cismin net görülmesine GÖZ UYUMU denir.

            -Yakını görürken :

1)    Silli kaslar kasılır 2) Mercek bağları (asıcı lif) gevşer 3)Mercek Bombeleşir
4)Cisim görülür

-Uzagı görürken :

1)    Silli kas gevşer 2)Mercek kasları kasılır 3) Mercek uzar 4) Cisim görülür  
                     
                                             GÖZ KUSURLARI



-                    1 ) Miyop :
         Uzağı görememe kusurudur.
-       Göz yuvarlağının uzun olması veya merceğin tam olarak odaklanamamasından kaynaklanır.
-       Görüntü retinanın önünde oluşur.
-       Odağın geriye taşınması görüntünün retinaya düşürülebilmesi için kalın kenarlı mercek kullanılır.

      2 ) Hipermetrop :
-       Yakını görememe kusurudur.
-       Göz yuvarlağının ön – arka doğrultusunda basık ya da merceğin tam odaklanamamasından kaynaklanır.
-       Görüntü retinanın arkasında oluşur.
-       Odağın öne çekilebilmesi için ince kenarlı mercek kullanılır.

    3 ) Astigmat :
-       Kornea veya göz merceğinin kavislenmesi sonucunda görüntünün bulanık oluşmasıdır.
-       Silindirik mercekle tedavi edilir.


           
                            
   
                            

     4 ) Presbitlik :
-       Göz merceğinin esnekliğini kaybetmesi sonucu uyum yeteneğini kaybetmesi ve cisimleri odaklayamamasıdır
-       Yakın ve uzak görülemez. İnce ve kalın kenarlı mercek kullanılır
     5 ) Katarakt :
-       Göz merceğinin saydamlığını yitirerek bulanıklaşması nedeniyle olur.
-       Cerrahi müdahale ile tedavi edilir.
     6 ) Glokom  ( Göz Tansiyonu ) :
-       Gözün içerisindeki camsı sıvının fazlası normalde bir kanalla dışarı atılır. Bu kanal tıkanır veya sıvıyı tam olarak tahliye edemezse yada silli cisimcik çok fazla sıvı üretiyorsa gözün iç basıncı artar , bu basınç retinaya zarar verir. Körlüğe neden olabilir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kalça kemeri #karakalem #anatomi

''Bilmediğini bilmek en iyisidir. Bilmeyip de bildiğini sanmak tehlikeli bir hastalıktır.'' LAO - TZU

                       #Cosmos 'dan çok hoşuma giden bir animasyon. #DNA #canlılıköğretisi